Girne Kalesi
Tarihçe: Günümüzde Girne’nin sembolü olan Girne Kalesi Kıbrıs’taki en görkemli yapılardan birisidir. Kale bugünkü biçimine ulaşıncaya değin pekçok değişiklik geçirmiştir. Söz konusu değişiklikler temelde üç evreye ayrılır. Girne Limanının doğusunda yer alan bu kalenin tespit edilebilen ilk evresi 7.yy'a aittir. Söz konusu dönemde ortaya çıkan Arap akınlarına karşı kenti savunmak amacı ile adayı yönetmekte olan Bizanslılar tarafından inşa edilen ilk kaleye ait çok az kalıntı mevcuttur. Kale bugünkü formuna büyük ölçüde ikinci evrede, ada Lüzinyanların hakimiyetinde iken 1208-1211 yılları arasında ulaşmıştır. 14. yüzyılda Venedik saldırıları ile hasar gören kale, 1491’de adanın Venediklilerin eline geçmesinin ardından yapılan son eklemelerle de bugünkü biçimine kavuşmuştur. Kuzeybatı ve güneydoğuda yer alan kuleler Venediklilerin Osmanlılara karşı kaleyi sağlamlaştırmak üzere bu evrede yaptığı eklemelerdendir. Bu önlemlere karşın kale, 1570 yılında, Lefkoşa'daki Osmanlı zaferinden sonra direniş gösterilmeden Osmanlılara teslim edilmiş, bu sayede olması muhtemel bir muharebe nedeni ile zarar görmemiştir.

Plan: Kale kareye yakın bir plana sahiptir. Her bir köşede birer kule yer alır. Kalenin güney ve batısı derince bir hendek ile, kuzeyi ve doğusu deniz ile çevrelenmekte, giriş kuzeybatı tarafta bir köprü vasıtası ile sağlanmaktadır. Kalenin içinde kuzey batı bölümde 1100'lü yıllarda yapıldığı sanılan bir Bizans kilisesi (St. George Kilisesi) yer alır. 1570 yılında Kıbrıs'ın Osmanlılar tarafından fethi sırasında şehit düşen Osmanlı Amirali Cezayirli Sadık Paşa'nın lahiti de kalenin giriş bölümündeki rampanın hemen kenarında yer almaktadır. Kalenin içerisinde yer alan sergi salonlarında, Girne açıklarında ele geçen batık gemi ve elde edilen buluntuların yanı sıra, yine Girne çevresindeki kazılarda ele geçen çeşitli Arkeolojik kalıntılar sergilenmektedir. Bununla birlikte kalenin birçok noktasında, kalenin geçirdiği tarihsel süreci ziyaretçilere aktarmayı hedefleyen çeşitli canlandırmalar da yer almaktadır.

Günümüzde yat limanı olarak kullanılan Girne Limanı, Kuzey Kıbrıs’a ilişkin en tanınmış panoramalardan birisini oluşturan bir güzelliğe sahiptir. Limanın geçirdiği çeşitli evreleri gösteren dalgakıran ve deniz fenerlerinin yanı sıra, St. Hilarion kalesi ve Beşparmak Sıradağlarının semer biçimindeki sırtlarının oluşturduğu fonun bu güzelliğe büyük bir katkısı olduğu şüphesizdir. Bir yanda kolossal yapısı ile Girne kalesi, bir yanda eski liman yapıları, eski bir kilisenin çan kulesi ve eski bir cami minaresi ile Girne’nin bu profili adanın geçmişinden bir kesit gibidir. Limanı çevreleyen ve orjinal biçimleri bozulmadan kalmış çeşitli yapılar, günümüzde cafe, bar, restaurant olarak hizmet vermektedir. Bu binalar arasında yer alan ve 18. yy’a ait bir Kıbrıs evi olan birisi günümüzde Halk Sanatları Müzesi olarak kullanılmaktadır. Giriş katında zeytinyağı mengeneleri, karasaban, tezgah, küp ve döven gibi hasatla ilgili tarım araçları bulunmakta, üst katta ise geleneksel el sanatı örnekleri sergilenmektedir. Bunlar arasında tığ işleri, yatak ve masa örtüleri, yün çorap, oymalı sandıklar, gelinlikler ve dolaplar yer alır.

Girne Kalesi, kentin savunmasında tek başına bir fonksiyona sahip olmayıp aslında bir iç kaledir. Kenti çeviren surlardan günümüze çok az bir kısım ulaşmıştır ve bunlar üç kuleye aittir. En sağlam korunmuş olanı, The Round Tower olarak bilinen kuledir. Bu kule Ziya Rızkı Caddesi üzerinde, Bandabuliya’nın karşısında yer alır. Söz konusu yapı, kentin savunmasını güçlendiren Lüzinyanlar tarafından 1300 yılı civarında inşa edilmiştir. Venedikliler de, orijinalde Bizans dönemine dayanan bu savunma sistemini genişletmiştir. Ada Osmanlıların eline geçtikten sonra surlar önemini yitirmiş ve kent surların dışına doğru genişlemiştir. Görülebilecek durumda olan diğer kule Bandabuliya’dan limana inen sokak üzerinde, sonuncusu ise Girne Marinasının güneybatı köşesinde yer alır. The Round Tower, 1987 yılında geçirdiği restorasyonun ardından sanat galerisi olarak hizmet vermektedir.




Lütfen bekleyiniz